1.Gün 13/06/2024
Sakız adası (Chios) hem maceracı ruhlara hem de huzur arayanlara hitap eden, tarih, kültür ve doğal güzelliklerden oluşan bir hazine. Aromatik sakız ağaçlarından ortaçağ köylerinin zengin duvar halılarına kadar bu adanın her köşesi keşfedilmeye değer bir hikaye anlatıyor. Bizde keyif alacağımızdan %100 emin olduğumuz bu güzel adayı gezmek için düşüyoruz yollara. Seyahati planladığımız tarih aralıklarına göre önceden feribot biletimizi satın aldık.Feribot biletimizi https://www.erturk.com.tr/ firmasının sitesinden satın aldık. Birkaç farklı alternatif firmalarda mevcut bilet satan.Biz sorun yaşamadan sıkıntısız bir feribot seyahati yaptık .Sakız adası için dilerseniz kendi aracınızla geçme opsiyonu olan seçeneğiniz de mevcut . Biz tercihimizi adada araç kiralamadan yana kullandık. Bu nedenle biletimizi alırken araçsız seçeneği ile ilerledik.

Sakız adası Türkiye kıyılarına sadece 8 kilometre mesafede yer alan ve İzmir Karaburun’a son derece yakın bir mesafede yer alan bir ada. Hatta o kadar yakın ki adanın Çeşmeye bakan birçok noktasında Türk GSM operatörlerinin çektiğini görebilirsiniz 😇.Feribotla 20 dakika gibi kısa bir süre içerisinde adaya ayak basılabiliyor. Bizde ne ara feribota bindik ne ara indik anlamadan bir baktık Sakız adasındayız 🙂
Aracımızı Car4you firmasından kiraladık.(https://car4u.gr/en/chios/) Sakız adasında limana çok yakın konumda birçok araç kiralama firması yer alıyor ama nispeten bulundukları konum nedeniyle ücretleri biraz daha yüksek . Biz fiyat/fayda mantığında bu firmadan araç kiralamayı tercih ettik. Limana uzak olmalarına rağmen bizi limandan aldılar ve dönüşte de aracı teslim ettiğimizde şehir merkezine bizi bıraktılar. Aracımızı teslim aldıktan sonra ilk olarak otelimize gittik. Ada tatilimiz boyunca “Agora Residence” otelde konakladık. Şuraya otelin websitesi linkini de unutmadan ekleyeyim. https://agoraresidence.com Otelin en büyük avantajı merkezi konumda yer alması idi. Otelden çıkıldığında Chios’un en canlı caddesinde (Aplotaira) bulduk kendimizi… Tek dezavantajı direk otoparkının bulunmaması . En yakın ücretsiz otopark ile arasında 10 dakikalık bir yürüme mesafesi bulunuyor. Valiz indir bindir gibi durumların biraz yönetimi zor oldu bu süreçte diyebilirim.
Bizim adada bulunduğumuz dönemde henüz Türkiye’de tüm okullar yaz tatiline girmediği için ve bayram tatili için de 3 gün gibi bir süre olduğu için sakin , az kalabalık ve Türk istilasına henüz uğramamış bir ada gezisi yaşadık 🙂 Bunun bir güzel avantajı da odaya normalde saat 14:00 gibi girilebiliyorken otelin henüz dolu olmamasından dolayı biz 11:00 gibi odamıza yerleşip plaj moduna geçmiştik bile.
Vee ilk durağımız “Glaroi Beach”.Burası keskin bir vadinin arasında kalmış mükemmel bir mavi tonuna sahil buz gibi suyu olan bir plaj. Sezonda yer bulmanın zor olduğu bir tesismiş burası.

Genelde de sabah saatlerinde gidilmesi tavsiye edilen bir yer.. Tesis ve şezlong ücretli .. Ve genel olarak adanın birçok plajından daha pahalı bir mekan…. Ama doğası , yemekleri , kokteyl ve içecekleri ile keyifli bir dinlenme , yüzme yeri diyebilirim..
Akşamüstüne kadar bu keyifli mekanda vakit geçirdikten sonra bulunduğumuz yere yakın olan ve özellikle görseli ile çok otantik bir yer olan Agios Isıdoros veya yerlilerin dediği gibi Paragli’ye çevirdik rotamızı.

Burayı ilk gördüğümüz an sanki bir tablonun içerisinde gibi hissettik kendimizi diyebilirim. Denizin üzerinde yer alan minicik bir kilise , sessiz bir deniz , mavinin ve beyazın ayrışan tonları…. Doğanın güzelliğini seyretmek ruhumuza çok iyi geldi …Plajda popüler bir plaj barı faaliyet gösteriyor ve çeşitli olanaklar (şezlonglar, gölgelikler, kahve, atıştırmalıklar ve yaratıcı kokteyller) sunuyor. Ayrıca bu koyun DJ’li partileri de meşhurmuş …
Ruhumuzu dinlendirdikten sonra günümüzü tamamlayıp keyifli bir yemek için Sakız’ın güzel bir sahil kasabası olan Lagkada’ya geçtik. Burası bir balıkçı köyü.

Doğal olarak da birbirinden keyifli bir çok balıkçı restoranı var. Eminimki hepsinin lezzeti birbiri ile yarışır. Biz “O Passas” restoranını tercih ettik ve çok da memnun kaldık.(http://passas-chios.gr/) Deniz kenarında doğanın renklerini seyrederek , hem koyun karşısındaki ormanın yeşillerini , hem de bu ağaçların minik koyun denizine yansımasındaki renkleri hayranlıkla izleyerek güzel bir akşam yemeği yedik. Kalabalık dönemlerde mutlaka gelmeden önce rezervasyon yaptırılması gereken yerler olduğunu da hatırlatarak günümüzü tamamlayıp artık yeni güne enerji depolamak için otelimize dönüyoruz..
2.Gün 14/06/2024
Bugün adanın güneyini gezmeyi planlıyoruz. Görmeyi istediğimiz birçok rota var .. Sabah ilk olarak güzel bir kahvaltı yapmak için Chios’un sahil caddesinde yer alan “44 Bar- Coffee Shop” ‘u tercih ettik. Kahveleri , pancakeleri , bagelları lezzetli keyifli bir kahvaltı mekanı…
Ve bugün ilk rotamız “Mesta”. Burası bir Ortaçağ köyü . Zamanında dış saldırılara karşı korunmak amaçlı olarak kale planında yapılmış. Yapısı İtalya’nın Toskana bölgesindeki Cortona şehrini çok andırıyor. Mesta’nın şanslı yanı yapısı hiç bozulmamış , Yunanistan’ın en iyi korunan Orta Çağ köyü olması .

Kalenin içine girdiğimiz zaman bizleri labirent gibi dar sokaklar , rengarenk çiçekler ile süslenmiş taş evler karşıladı .. Köyün orta meydanında “Taksiarhis Kilisesi” e doğru ilerledik.

Taksiarhis kilisesi 1868 yılından beri varlığını sürdürmüş . Bu kilise başmelekler Mikail ve Cebrail ‘e adanmış . Yunanistan’ın en büyük kiliselerinden biri olması ve çarpıcı mimarisi onu Sakız Adası’nda mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer haline getirmiş. Cenevizlilerin çekilmesinin ardından kule terk edilmiş ve yerlilerin kötü olduğuna inandığı kargalar ve yılanlarla dolup taşmış. İlerleyen yıllarda kilisenin yeniden inşa edilmesine karar verilmiş ve bugün, Megalos Taxiarchis Kilisesi, Mesta halkının inancının ve kararlılığının etkileyici bir kanıtı olarak duruyor.

Mesta’nın ana meydanı cıvıl cıvıl hareketli bir alan ve bu meydanda minik sevimli cafelerde oturup bir şeyler atıştırma ya da butik dükkanları gezme şansınız olabilir.
Ve gelelim ikinci durağımıza. “Olympi Mağarası “. Bu mağara 1985 yılında keşfedilmiş. Sarkıt ve dikitlerle dolu iç kısmı ve mağaranın çatısının doğal girişinden giren güneş ışınları ,mağaranın renkleriyle birleşerek (kırmızı ,sarı ve beyaz) muhteşem bir manzara oluşturmuş.

Olympi mağarasında bugün bile hala sarkıt ve sarkıtların oluşumu durmamış. Bu nedenle insan müdahalesinin mağaranın içindeki mikro iklimi etkilememesi adına ziyaretçiler için dışarıdan gelen hava akımlarını durduran çift kapılı giriş sistemi oluşturulmuş.

Ayrıca mağara içerisinde yaşayan , özellikle ışıktan etkilenen bir böcek cinsi İtalyan biyologlar tarafından tespit edilmiş. Şeffaf görüntüsü olan bu böcekler herhangi bir ışık altında kendini yaktığı için mağaranın daha alt bölgelerine insanların girişlerini yasaklamışlar..

Mağaranın gezi alanı , hikayesi her yaştan insanın ilgisini çekecek şekilde oluşturulmuş. Mağaraya giriş ücretli ve belli zaman aralıklarında gruplar halinde yapılıyor. Her bir grubun içinde de mağara sorumlusu detaylı ve tiyatral br şekilde mağara hakkında bilgilendirme yapıyor.
Mağara gezimizden sonra adanın denize girilecek çok güzel koyundan biri olan Agia Dynami’e gittik. Zümrüt renkli berrak denizi olan bu koyda herhangi bir tesis bulunmuyor. Bu nedenle uzun uzadıya şezlonga uzanıp takılayım değil de serinlemek , bu ayrıcalıklı renklerin içinde yüzmek için kısa süreli mola verilecek bir yer.

Evet güzelce serinlediğimize göre şimdi diğer merak ettiğimiz Ortaçağ köyü olan Pyrgi ‘yi gezme zamanı.. Bu köyün en orijinal yanı evlerin dış cephelerinin sıva üzeri el oymacılığı ile “xysta” olarak bilinen siyah ve beyaz geometrik şekillerden oluşan benzersiz dekoratif tasarım şekillerle işlenmiş olması.

Pyrgi’nin ara sokaklarında birbirinden güzel görsellere sahip boyalı evlerinin dışında görünmeye değer bir diğer yer Apostoli ( Kutsal Havariler) Kilisesi. 13. ve 14. Yüzyılda inşa edilmiş ve mükemmel bir şekilde korunmuş bu Bizans anıtının duvar resimleri Giritli ressam Antonios Domestichos tarafından yapılmış. Ayrıca kilisenin bulunduğu meydanda çok hoş cafeler mevcut. Burada hem biraz dinlenip hem de birşeyler atıştırdıktan sonra yakınımızda yer alan “The Chios Mastic Museum” yani Sakız Müzesine gidiyoruz.

Müzenin girişinde Sakız ağacı görselinin altında yazan “Ben yorulmak bilmez ve daima gözyaşı döken bir ağacım” cümlesi bu minik ağacı çok güzel anlatan bir cümle olmuş.
Sakız Müzesi, Güney Sakız Adası’ndaki bir grup ortaçağ köyü olan Mastichochoria’da (kelimenin tam anlamıyla: sakız köyleri) yer almakta. Mastiha , lentisk ağacının (Pistacia lentiscus Chia veya Yunanca’da skinos) aromatik reçinesidir ve Mastiha üretmek için yetiştirildiği tek yer güney Sakız bölgesidir.

Sakız ağacının yetiştirilmesinden reçinenin toplanmasına , işlenmesine ve kooperatifleşip ürün olarak pazarlanmasına kadar tüm sürecin anlatıldığı bu güzel müzeyi görmek , minnak bodur boylu sakız ağacına dokunup reçinesindeki aromatik limonsu kokuyu hissetmek bile çok keyifli bir deneyim oldu bizim için. Ayrıca müze içerisinde Sakız adasının , sakız ağaçlarının ve kültürel miraslarımızdan biri olan Osmanlı dönemine ait olduğu vurgulanmış Hacivat ve Karagözünde anlatıldığı barkovizyon gösterisi de yer alıyor.

Evet yeni durağımız Mavra Volia plajı.

Mavra Volia koyu mavi sulara sahip üç ardışık koydan biri. Hemen arkası dik yüksek tepeler olan bu plajın siyah çakılları bölgedeki uzak geçmişteki volkanik faaliyetin bir sonucu oluşmuş. Mavra Volia’da yüzmek kaçırılmayacak bir deneyim.
Dolu dolu geçen bir günden sonra yavaştan otelimize doğru dönüyoruz. Otele dönmeden önce yolumuzun üzerinde bulunan Chios’un sembol görsellerinden biri olan “Windmills” de durakladık.

Sakız Adası’nın dört geleneksel yel değirmeni adanın en ünlü simgelerinden biri. 19. yüzyılın sonlarında inşa edilmişler ve tamamen restore edilmiş bu yel değirmenleri gün batımını izlemek için çok fotojenik bir yer. Bizde gün batımında bu güzel manzaranın keyfini çıkardık. Akşam için rezervasyonumuzu “To Apomero” tavernasına yaptırdık. Bu restoranın 2 özelliği var , biri Sakız adasında günbatımını izlemek için ideal bir restoran , diğer özelliği ise cuma ve cumartesi günleri canlı müzik olması. Yunan müzikleri eşliğinde yemek keyifli bir anı olabilir ama kendi adıma çok yüksek tavsiye seviyesinde olacak bir restoran değil. Farklı alternatiflerde son akşam yemeği için düşünülebilir.
Ve Sakız adasındaki son akşamımızı da Murathan Mungan’ın şiirlerinden biri olan “Olmasa Mektubun” şarkısının hem Türkçesi hem Yunancası ile tamamladık.
3.Gün 15/06/2024
Bugün akşam 18:00 feribotu ile adadan ayrılıyoruz. Akşama kadar vaktimiz olduğu için bu günü daha çok yürüyerek görebileceğimiz Chios’un merkezindeki yerlerde geçirecek şekilde organize ettik. Otelin merkezi yerde Otelden çıkış işlemimizi yaptık , eşyalarımızı resepsiyona bırakıp Chios’un sokaklarına attık kendimizi… İlk durağımız sabah kahvaltısı için börekleri ile ünlü bir yer olan “Άχνη & Κανέλλα” . Mekanın puanlamasını ve yorumlarını “Foursquare” uygulamasından inceledik ve pişman olmadık. Özellikle ıspanaklı böreğini hiddetçe ve şiddetle tavsiye ederim.
Şimdi biraz Chios merkezin sokaklarında kaybolma vakti. Sakız adasına gelmişken damla sakızı almadan gitmek olmaz… “Mastika shop” larda sakızdan yapılmış birçok ürün bulmak mümkün . Ayrıca merkezde bulunan süpermarketlerden çikolata , zeytinyağı , uzo , yunan peyniri gibi alışverişleri yapma şansınız olabilir …
Öğlene kadar dükkanları gezip , alışveriş ihtiyaçlarımızı tamamladık. Her akdeniz ülkesi gibi Yunan adalarında da uzun öğlen araları (siesta) olmazsa olmazları. Sabah saatlerinde cıvıl cıvıl olan birçok cafe , pastane , dükkan öğlen saatinin gelmesi ile sanki hayalet bir şehre dönüveriyor. O kadar insan yarım saat önce burada iken bir anda nasıl yok oluverdi diye şaşırmasına bile zaman olmuyor insanın😆
Öğleden sonra Chios’un liman caddesi üzerinde yer alan “Delfinia” restoranında güzel bir Yunan yemeği molası verdik.. Taptaze sardalya ızgara , güzel lezzetli bir yunan salatası , keyifli birkaç meze ile mis gibi deniz manzarası eşliğinde yemeğimizi yerken bir daha bu güzel adaya geleceğimiz ve görmediğimiz güzelliklerini keşfedeceğimiz güne kadar ”hoşçakal Chios” diyerek seyahatimizi tamamladık….
Belki geçmiş karanlık , acı , yokluk , nefret , kayıp , vazgeçme yaşattı bu komşu iki ülke insanı için … kültürlerin bu kadar iç içe geçtiği bir coğrafyada savaş idi en çok akla gelen , öğretilen ve hatırlanan … mutlaka tarifi yoktur küllenen köylerin , yok olan insanlığın … ama ilk olan insanlıktır , el uzatabilmektir. Biz ki “Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır.” Diyen atamızın evlatlarıyız… Ve bu barış ile yaşayacağız hep..”
Yeni maceralarda görüşmek üzere ….
2014/10